Felsefe

Akıl yürütme ve düşünme

Felsefi akıl yürütme ve düşünmeye ilişkin temel kavramlar ve kararlar: Düşünme nesne, olay veya semboller arasında bağ kurma eylemidir. Her olgu gibi düşünmenin de kendine özgü bir doğası vardır.

Doğruluk ve gerçeklik düşünmenin doğasında yer alan temel kavramlardır. Olgular gerçeklikle, olgulara ilişkin bilgimiz ise doğrulukla ilişkilidir. Doğruluk denilince aklımıza mantıklı düşünme gelir. Mantıklı düşünme, akıl yürütmelerle kendini gösterir. Mantıklı düşünmede semboller düzenli bir şekilde birbirini izler.

Çünkü mantıklı düşünme akıl ilke ve yöntemlerine uygun olarak yapılır. Mantıklı düşünme, doğru düşünme veya tutarlı düşünme gibi terimlerle de ifade edilebilir. Doğru düşünmenin ilkelerini ve biçimlerini inceleyen bilim dalı mantıktır. Felsefi düşünme ile mantık arasında güçlü bir ilişki vardır. Mantıksal akıl yürütme, düşünceler birbirine, öncüller ve sonuç olarak tutarlı bir biçimde bağlandıkları zaman ortaya çıkar.

Bir düşünce, dayanaklarıyla önermeler ve çıkarım biçiminde düzenlenmedikçe mantıksal olamaz. Bu nedenle filozoflar fikirlerini temellendirilmiş bir biçimde ortaya koymak için akla dayalı çıkarımlarda bulunmaya ve argümanlar oluşturmaya çalışırlar. Düşünmenin temel unsuru kavramlardır. Kavramlar filozofun düşüncesinde renk ve biçim kazanır. Filozof kavramları bir ağ gibi örer ve düşüncelerini biçimlendirir.

Gerçeklik ve doğruluk

Gerçeklik; nesne, durum veya olayların varlığını belirten bir kavramdır. Diğer bir deyişle gerçeklik, bir şeyin varoluş tarzını belirtir. Bu anlamda reel ve ideal olmak üzere iki tür gerçeklikten söz edebiliriz. Söz gelimi “peri kızı”, “Anka kuşu”, “Keloğlan” somut olarak var olan varlıkları değil zihinde türetilmiş, ideal varlıkları ifade eder.

Oysa “gökyüzü”, “ay ışığı”, “ağaç” reel varlıklara işaret eder Doğruluk ise var olanlara ilişkin yargıların konusudur. Önermeler doğru veya yanlış olabilir. Bu nedenle doğruluk, önermelerin konusudur. Örneğin “Bütün metaller iletkendir.” önermesi yanlış bir önermedir. “Bütün insanlar solunum yapar.” önermesi ise doğrudur. Demek ki önermeler doğrulamanın konusudur.

Önerme

Önermeler, mantıksal akıl yürütme sürecinde temel ögelerden biridir. Herhangi bir durum hakkında doğru veya yanlış bir yargı bildiren ifadelere önerme denir. Filozoflar bir konu hakkında öncelikle önerme kurmak için çaba harcarlar. Daha sonra ulaşacakları genellemelere bir temel sağlamak üzere önermeleri birbirlerine mantıksal biçimde bağlarlar.

Önermeler, mantıkta “akıl yürütme” denilen yapı içerisinde bir araya getirilebilir. Bir akıl yürütme, iki ya da daha fazla önermeyi içeren bir önermeler zinciridir. Savunulan temel fikri ifade eden önerme sonuç, diğerleri ise sonucu desteklemek için ileri sürülen gerekçeleri ifade eden öncüldür.

Önermelerin analitik ve sentetik olarak ayrımlanması ile ilgili çalışmaları Alman filozof Immanuel Kant (Imanuel Kant) yapmıştır. Analitik önermelerde özne ve yüklem arasında bir tür içerme ilişkisi vardır. Sentetik önermelerde ise özne ile yüklem arasında bir içerilme ilişkisi yoktur. Onunla ilintilidir ve onun kapsamını artırır.

Analitik önermeler yeni bir bilgi sağlamazken sentetik önermeler özne hakkında yeni bir bilgi ortaya koyar. Analitik önermeler yanlışlanamaz. Sentetik önermeler ise doğru veya yanlış olabilir. Deneye dayalı önermelerdir. Örneğin “Madde yer kaplar.” veya “Bekâr, evli olmayandır.” önermeleri analitik önermelerdir. “Tebeşir beyazdır.”, “Madde iletkendir.” gibi önermeler ise sentetik önermelerdir.

Görüş

Bir kimsenin herhangi bir durum, olay veya nesne ile ilgili henüz kanıtlanmamış yargılarıdır. Felsefi anlamda filozofların kendi felsefi sistemi içerisinde dile getirmiş olduğu düşünceleridir. Filozoflar her konuda özgün görüşler ortaya koyar. Filozofun görüşleri kapsayıcı ve sistematiktir. Günlük hayatta kullanılan “dünya görüşü” veya “hayat görüşü” ifadeleri bireylerin yaşam biçimi, hayata bakış açılarını yansıtan kavramlardır. Bu kavramlar felsedeki görüş kavramıyla aynı anlamda değildir.

Argüman

Thomas Kuhn’a (Tamıs Kun) göre argüman insanların yaşamlarında muhakeme etmelerinde ve düşüncelerini belirtmede kullanılan en önemli yoldur. Stephen Toulmin’e (Stivın Tulmin) göre bir iddiayı desteklemek için öne sürülen haklı gerekçelere “argüman” denir. İddiaları dayandıkları veriler ile ilişkilendirme ve uygun gerekçeleri yapılandırma sürecine ise “argümantasyon” denir.

Argümantasyon, bir süreç; argüman ise bu sürecin bir ürünü olarak düşünülmelidir. Hepimiz günlük hayatımızda farkında olmadan argümanlar geliştiririz. Örneğin herhangi bir konuda önce sorular sorar ve iddialar geliştiririz.

Daha sonra bu iddialarımızı kanıtlarla destekleme girişiminde bulunuruz. İşte bu çabamız bir argüman geliştirme sürecidir. Öğrencilerden ders içerisinde bir konuda ortaya attıkları iddiaların doğruluğunu kanıtlamaları istenildiği zaman, argümanlar geliştirdiklerini somut olarak görebiliriz.

  • Analitik argümanlar: Bu argümanlarda tümdengelim veya tümevarım yoluyla sonuca ulaşılır.
  • Retorik argümanlar: Bu argümanlar ise iddia ve gerekçelendirmelerden oluşur. İnandırıcı ve etkileyici konuşmalardır. Dinleyiciyi ikna etmek için birçok teknikle birlikte sunulmaktadır.
  • Diyalektik argümanlar: Diyalektik argümanlar, karşılıklı tartışmada kullanılır. Tartışma sırasında her birey kendi görüşünü gerekçelendirmek ve karşısındakinin görüşünü çürütmek için kanıtlar kullanır. Örneğin, Sokrates’in karşılıklı konuşmaya dayanan yöntemi, diyalektik argümanlara dayanır.

Felsefede argüman, filozofun görüşünü temellendirmek için kullanmış olduğu kanıtlardır. Argümanlar akıl yürütme ilkelerine uygun olmalı ve kendi içinde tutarlılık göstermelidir. Argümanların gücü felsefi sistemin de güçlü ve ayakları yere sağlam basan bir yapıda olmasını sağlar. Felsefede bir argümana dayandırılmayan görüş yoktur.

Argümanın yapısında bir sonuç ve sonucun dayandığı öncüller yer alır. Gerekçelendirilmemiş hiçbir görüş ikna edici olamayacaktır. Bu nedenle felsefede argümanlar çok önemlidir. Akıl yürütme ile argüman birbirine karıştırılmamalıdır. Akıl yürütmeler biçimsel mantık yürütmelerdir. Argümanlar birbirini destekleyen düşüncelerin dil ile ifade edilmesiyle oluşturulmuş yapılardır.

Bir argümanı mantıksal açıdan değerlendirirken sormamız gereken üç soru vardır:

  1. Öncülleri doğru verilmiş mi?
  2. Sonucu öncüllerinden çıkıyor mu?
  3. Akıl yürütme kurallarına uygun mu?

Tümdengelim, Tümevarım, Analoji

Tümdengelim mantık ilkelerine dayanarak, öncüllerden bir sonuç çıkarma anlamına gelir. Tümdengelimde sonuç öncüllerde bulunur ve mantıksal olarak çıkarılması gerekir. İlk defa Aristoteles’in sistemleştirdiği bir yöntem olarak mantık ve matematikte sıklıkla kullanılır. Tümdengelim, özne hakkında yeni bir bilgi vermez, ilk yargıda verilen ifadenin tekrar edilmesini sağlar.

Örneğin,

  • Bütün insanlar ölümlüdür.
  • Eflatun da insandır.
  • O hâlde Eflatun da ölümlüdür.

Verilen örnek dikkatlice incelendiğinde ilk cümlede bütün insanların ölümlü olduğu belirtilirken Eflatun’un da ölümlü olduğu bilgisi içkin olarak vardır. Tümdengelimde kullanılan yargılar çoğu kez daha önceden doğruluğundan şüphe edilmeyen kesin yargılardır. Örneğin matematikte “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.” veya “İki nokta arasında en kısa yol doğrudur.” gibi yargılar kesin yargılardır.

Tümevarım ise tek tek olgulara ilişkin yargılardan genel yargı ve sonuçlara ulaşmamızı sağlayan bir yöntemdir. 17 ve 18. yüzyıllarda deneysel bilimlerin gelişmesi ile birlikte önemi artan bir yöntemdir. Üç tür tümevarım vardır: Tam, basit ve bilimsel tümevarım. Tam tümevarımda dile getirilen yargı bütün özneyi kapsar.

Fakat bu tür yargıların sayısı sınırlıdır. Basit tümevarımda dile getirilen yargı öznenin bazılarını kapsar. Bilimsel tümevarımda ise bilimsel yöntem ve tekniklerle olgunun bütünüyle ilgili bir yargıya ulaşılmaya çalışılır.

Bilimsel tümevarıma şöyle bir örnek verebiliriz:

Bakır metaldir, ısıtılınca genleşir. Çinko, metaldir ısıtılınca genleşir. Demir, metaldir, ısıtılınca genleşir. “O hâlde bütün metaller ısıtılınca genleşir.

Analoji, özelden özele yapılan akıl yürütme biçimidir. Özel durumlar arasındaki benzerliklere dayalıdır. “B” ve “C” nesnesi arasında bir ilişki kurmayı amaçlayan analoji, B’nin a, b, c, d gibi özelliklere sahip olması ve C’nin de b,c,d gibi özelliklere sahip olmasından yola çıkarak C’nin “a” niteliğine de sahip olduğunun düşünülmesidir. Örneğin, Kant bir Alman, aydın, akıllı ve filozoftur. Hegel de Alman, aydın ve akıllıdır. O hâlde “Hegel de filozoftur.” yargısı analolojik bir akıl yürütmeye dayanır.

Tutarlılık-Çelişik Olma

Tutarlılık, bir felsefi sistemin, felsefi argümanların kendi iç uyumunu ifade eder. Çelişik olma ise sistemin veya felsefi argümanların iç uyumlarının bozulması, kendi arasındaki tutarsızlık durumudur. Herhangi bir önerme felsefi sistem içerisine konulurken iç uyuma dikkat etmek gerekir.

Aksi takdirde çelişki ortaya çıkar. Çelişik önermeler felsefi sistemi zayıflatır. Çünkü akıl yürütme kurallarının ikincisi olan çelişmezlik ilkesi bir nesnenin hem kendisi hem de başka bir şey olamayacağı esasına dayanır. Örneğin, “Bazı insanlar öğrencidir.” önermesi “Hiçbir insan öğrenci değildir.” önermesiyle çelişiktir.

Felsefede Temellendirme

Felsefede Temellendirme

Temellendirme, bir düşünceyi, iddia veya felsefi yargıyı gerekçe ve dayanak göstererek açıklama yöntemidir. Felsefi yargının doğruluğu temellendirme yoluyla ortaya konulur. Bunun için düşünce ve kavramlar arasında bağlantılar kurulmaya çalışılır. Diğer bir deyişle akıl yürütmelere başvurulur. Akıl yürütme türleri olan tümevarım, tümdengelim ve analoji yardımı ile felsefi bir düşünce temellendirilir.

Örneğin; bir filozof doğru bilginin akılda doğuştan var olduğunu savunuyorsa bunu temellediren akıl yürütmelere başvurmak zorundadır. Bunun aksini savunan bir filozof da aynı şekilde kendi savını destekleyici argümanlara başvurmalıdır. Akıl yürütmenin mantık kurallarına uygunluğu, dil ve retorik bağlantıları temellendirmenin başarılı olup olmadığını gösterir.

İlgili Konular

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu