Tarih

Anadolu’nun İslamlaşmasında Sufiler Ve Alimlerin Etkileri

Anadolu’nun İslamlaşması, Türk ve İslam tarihinin en önemli olaylarından birini oluşturmaktadır. Anadolu’nun İslamlaşması bir dönemde meydana gelmiş ve kısa süre içinde sona ermiş bir olgu değildir. Anadolu’ya yerleşmeye başladı.

Anadolu’nun İslamlaşmasında Tasavvufun Rolü Nedir?

Tasavvuf: İslam’ın temel prensiplerine dayanarak nefsi arındırma, ahlakı güzelleştirerek dini yaşama, ruhun yücelmesine ve kemale ermesine çalışarak Allah’a ulaşma ilmidir. Tasavvuf yolunda giden kişiye “mutasavvıf” veya “sufi” denir.

Tarikat: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Allah’a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biridir. Mevlevi ve Bektaşi tarikatı gibi.

Türk İslam devletleri Büyük Selçuklular Dönemi’nden itibaren, İslam dünyasını iç buhranlardan ve dış tehlikelerden korumak için sadece siyasi ve askeri kuvvetin yeterli gelmeyeceği, tebaanın dini ve siyasi saldırılara karşı bilinçlendirilmesi düşüncesindeydi. Bu sebeple kurulan Nizamiye medreselerinde ilim ve irfan orduları yetiştirildi. Aynı fikir ve uygulama gerek Anadolu Selçukluları gerekse Osmanlı Anadolu’sunda da gelişerek devam etti.

Türklerin İslamiyet’i kabulüyle başlayan ve 12. yüzyılda gelişimini tamamlayan tasavvuf düşüncesi ve bu düşüncenin mirasçıları Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük bir rol üstlendiler. Özellikle Sultan Alaaddin Keykubat Dönemi’nde Anadolu, Horasan alimlerine ev sahipliği yaptı.

Anadolu kısa sürede adeta dini ve tasavvufi terbiye ile donandı. 13. yüzyıl başlarından itibaren ise Orta Asya’nın maruz kaldığı Moğol İstilası’nın ardından kaçan birçok Türk boyu Anadolu’ya sığındı. Bunun neticesinde Anadolu tam bir kültür merkezi halini aldı. Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Yunus Emre ve Hacı Bayram-ı Veli gibi pek çok sufi ve alim bu devirde yetişmiş ve öğretileriyle halkın yaşamına ışık tutmuşlardır. Bu sufi ve öğretileri özetle şunlardır:

Sufiler Ve Alimlerin Öğretilerinin Anadolu’nun İslamlaşmasına Etkileri

Piri Türkistan olarak anılan Hoca Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet adlı eseriyle İslamiyet öğretisinde söz sahibi oldu. O, İslam medeniyetine girmeye başlayan Türk boylarına İslami bilgileri öğretti. Birçok derviş yetiştirerek onları manevi fetihler için Anadolu’ya gönderdi, Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük rol oynadı.

Ahmet Yesevi: Sözü didar isteyen herkes için söyleyip, Canı, cana bağlayarak damarları ekleyip, Garip, fakir, yetimlerin gönlünü avlayıp, Gönlü bütün kimselerden eyledim içte. dizeleri ile insanları eğitme, onlara erdemli davranışlar kazandırma yanında yardımlaşma ve dayanışma duygularını yaymayı ilke edindi.

Hoca Ahmet Yesevi’nin kurmuş olduğu “Yesevilik Tarikatı”nın Anadolu’daki en büyük uygulayıcılarından olan Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’da bir zaviye kurarak halkı aydınlatmaya çalıştı. Fikirlerini “Makalat” adlı eserinde topladı. Halifelerini Balkanlara, Rumeli’ye göndererek, buradaki halkın İslamlaşmasına katkı sağladı. Bu dervişler geçtikleri yollar üzerinde rastladıkları dağlara, nehirlere Orta Asya’da bıraktıkları coğrafi yer isimlerini vererek bu toprak parçalarına Türk damgasını vurdu.

Hacı Bektaş-ı Veli ;

Abdal, Hak’ka hayran olandır.
Adalet her işte, Hak’kı bilmektir.
Adem suretinde olan herkes, Adem değildir.
Adem’in Ademliği; akıl, haya ve ilim iledir.
Alimlere ve kendini bilenlere, alçak gönüllülük yaraşır.
Allah ile gönül arasında perde yoktur.
Dizeleri ile Allah’a yakın olmaya, güzel ahlaka ve ilmin önemine vurgu yaptı.

12.yüzyıldan itibaren Anadolu şehirlerinde Müslümanlarla Hristiyanlar bir arada yaşamaya başladı. Mevlana Celaleddin-i Rumi ise öğretileri ile tüm insanlığa kucak açmıştır. Nitekim Mevlana, vefat ettiği zaman, Konya’nın yalnız Müslümanları değil Hristiyan, Yahudileri de cenaze merasimine iştirak etti. Zira Mevlana’nın: “Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel. İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel. Bizim bu dergahımız ümitsiz dergahı değildir Yüz defa tövbeni bozmuş olsun da yine gel.”
Sözleri onun her kesim tarafından sevilmesine, kendisine saygı duyulmasına vesile oldu.

Ahiliğin kurucusu ve aynı zamanda esnaf ve sanatkarın lideri olan Ahi Evran Türk ve İslam dünyasının önemli sufilerindendir. Türkiye Selçuklu Devleti’nden de destek gören Ahi Evran, Kayseri’de Fütüvvet teşkilatından esinlenerek ilk Ahi teşkilatını burada kurdu.

13.yüzyıldan itibaren Ankara ve Kırşehir’de toplanan Ahiler, kısa sürede Selçuklu şehirlerine yayıldılar. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda etkili oldular. Nitekim Osman Bey, dönemin Ahi teşkilatı lideri Şeyh Edebali’nın kızıyla evlenerek, Ahilik teşkilatının desteğini almıştı. Yine Bursa’nın fethi sırasında Şeyh Edebali’nin yeğeni Ahi Hüseyin’i yanına alan Orhan Gazi, Ahi teşkilatıyla irtibatını geliştirmiştir. Dolayısıyla ahiler, Osmanlı Devleti’ne hem askeri, hem de manevi açıdan büyük destek vermişlerdir.

Ahilik Nedir?

Ahilik; dürüstlüğün, sevginin, dostluğun, yardımlaşmanın, hoşgörünün, bilginin ve dayanışmanın sanat ile birleşimidir.

Ahilik Teşkilatı Özellikleri konusunda detaylı bilgi için Ahilik Teşkilatı başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz.

Bu anlamda Ahilik, işçinin, çalışanın, üretenin, namuslu kazancın, namuslu ticaretin ve adaletli yönetimin simgesi oldu. Ahilik geleneğine göre bir ahinin; eli açık, cömert, yardımsever olmalı, dilini yalandan, gıybetten, iftiradan bağlamalı, gözünü ayıp aramaktan, elini haramdan bağlamalıydı.

Anadolu’da yetişen ve engin hoşgörülülüğü ile bulunduğu bölgede insanlara etki eden Yunus Emre, 13. yüzyılın ikinci yarısında, Türkiye Selçuklularının son dönemlerinde yaşamış bir sufi idi. Farsça ve Arapçanın genel kabul gördüğü bir dönemde, duygu ve düşüncelerini sade bir Türkçe ile yazan Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim Yaratan’dan ötürü” düşüncesi, “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” öğretisi, insanlar arasında çok sevilip kabul gördü. Yunus Emre’nin: Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeye geldim.

Bezirganım malım çok, alana satmaya geldim. Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.

Dizeleri, iyilik ve dostluğa yönelik temel öğretilerinden bazılarıdır. Bu öğretiler, Yunus Emre’nin halk arasında “Bizim Yunus” olarak tanınmasına neden oldu. Öyle ki halkın, birçok şehirde ona ait mezar olduğunu iddia ederek Yunus Emre’nin kendi şehirlerinden olduğunu söylemeleri, Yunus’un ne kadar sevilip sahiplenildiğinin en büyük kanıtıdır.

Anadolu’nun İslamlaşmasında rol oynayan sufilerden biri de Hacı Bayram-ı Veli’dir. O, bilim ve tasavvufu birleştirmeyi başardı. İslamiyet’i iyice anlayarak, önce müderris oldu, medreselerde birçok öğrenci yetiştirdi. Sonra da tasavvuf yolunda ilerledi. O, sevenlerini el emeği ile geçinmeye ve el sanatlarını öğrenmeye yönlendirdi. Herkese çalışma tavsiyesinde bulundu. İnsanları birlik ve beraberlik yolunda eğiterek, dayanışma ve yardımlaşma duygularının yeşermesi için büyük çaba harcadı. Anadolu’ya gelen konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerine büyük katkı sağladığı gibi; fikirleriyle Anadolu’da Türk ve İslam birliğinin sağlanmasında büyük rol oynadı.

Hacı Bayram-ı Veli’nin öğretilerinden bazıları şunlardır:

  • İlmi bir konuyu özüne göre düşününüz, öyle karar veriniz, dıştan görünüşe bakıp yanılmayınız.
  • Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşa etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyanet ise çirkin bir harekettir.
  • Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır.

Diyen Hacı Bayram-ı Veli, yaşadığı dönemde ve sonrasında insanlar arasında birlik ve dayanışmayı amaçladı. Anadolu’nun dört yanına gönderdiği Eşrefoğlu Rumi gibi talebeleri ile Türk İslam dünyasına büyük hizmetlerde bulundu.

13.yüzyılda tasavvuf ilmi ile yoğrulan sufiler, gittikleri yerlerde halka manevi destek verdiler. Terk edilen, yıkılan yerleri yeniden imar etmeleri gibi dini ve ilmi çalışmalarda bulundular. Bu yüzden sultanlar ve devlet adamları da vakıflar kurarak onları desteklediler. Böylece kaynağı İslam olan adalet anlayışı ve devletin desteği ile sufiler Anadolu’nun yeniden imarında büyük rol oynadılar. Hem mutasavvıf, gerektiğinde savaşçı olan dervişler; yol kenarlarına, boş topraklara tekke ve zaviyeler inşa ederek; yerli halkın da İslamlaşmasına vesile oldular. Sufiler, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişme aşamasına büyük katkı sağladılar.

Soru Cevap

1- Sufiler Ve Alimlerin Anadolu’nun İslamlaşmasında ki Etkileri Kısaca

12 ve 13. yüzyıllar Anadolu’da Türkleşme ve İslamlaşmanın gerçekleştiği dönemlerdir. Anadolu’nun Türk ve İslam yurdu haline gelmesinde pek çok etken vardır. Bunlardan biri de tasavvuf ve tasavvufi zümrelerdir. Ahmed Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre gibi sufiler Anadolu insanının hamisi haline gelmişlerdir. Yeseviyye, Mevleviyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye ve Rufaiyye gibi tarikatlar ise zaviyeleri ile Anadolu’nun mamur hale gelmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Anadolu Müslümanları genelde tasavvufa meyyal zümrelerdir. Zaviyeler Anadolu insanının buhranlı anlarında sığındığı liman haline gelmiştir. Toprağın işlenmesinde, sanat dallarının gelişmesinde, sosyal barışın sağlanmasında, dini eğitimin verilmesinde önemli roller üstlenmişlerdir.

2- Sufiliğin vasıfları nelerdir?

  • Hakk’ı ve halkı sevmek,
  • Rikkatli olmak, (ince duygularla dolu, duygulu, sevecen)
  • Halka acımak, onlar için çalışmak,
  • Hakk’a bağlı ve sadık olmak,
  • İmanın bütün hakikatlerine vakıf olmak
  • Allah’a bütün mevcudiyeti ile teslim olma

3- Anadolu’nun İslamlaşmasında Etkili Olan Alimler ve Sufiler Hangileridir?

  • Ahi Evran
  • Yunus Emre
  • Mevlana Celaleddin Rumi
  • Ahmet Yesevi
  • Hacı Bayram Veli
  • Hacı Bektaş Veli

4- Anadolu’nun İslamlaşmasında Etkili Olan Alimler Ve Sufilerin Etkileri Nelerdir?

  • Sufi ve alimler halka manevi destek verdiler.
  • Terk edilen yıkılan yerleri yeniden imar ettiler, dini ve ilmi çalışmalarda bulundular.
  • Sultanlar vakıfların vakıflar kurarak kendilerini desteklemelerini sağladılar.
  • Dini hareketlerin kurduğu tekke vakıfları kimsesizlerin, yoksulların, muhtaçların ve fakirlerin ihtiyaçlarını sağlayarak toplumsal fayda sağlayarak halkın İslama yakınlaşmasını sağladılar.
  • Bölgelerinde oluşturdukları dini ve milli heyecanla Bizans’a karşı gaza ve cihat mücadelesinde etkili olmuşlar, İslamın yayılmasını sağlamışlardır.
  • Anadolu halkı arasında birlik ve beraberliği sağlamışlar, halkın İslam olan ilgisini artırmışlardır.
  • Yöneticilerin İslam dinine sahip çıkmasını sağlamışlardır.
  • Tekke ve zaviyeler sayesinde eğitimli insanlar yetiştirilmiştir.
  • Bölgelerinde sosyal huzuru sağlamışlardır.
  • Siyasi otoritenin zayıfladığı dönemde halk manevi otoritelere sığınmıştır.
  • İnsanlara yeni ufuklar açmışlardır.Siyasi ve dini anlamda devlet yöneticilerine telkin ve öğütlerde bulunmuşlardır.
  • Merkezi otoritenin tesisine yardımcı olmuşlardır.
  • Mesleki hüviyete sahip bir tasavvuf zümresi olan Ahilik teşkilatı ise ticaret alanında büyük faydalar sağlamıştır.

Konuya farklı bir bakış için TarihBilimi.gen.tr nin bu yazısına bakabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu