Tarih

Osmanlı’da Sözlü ve Yazılı Kültürün Toplum Hayatına Etkileri Nedir?

Bir kültürün nesilden nesile taşınmasında sözlü ürünlerin büyük bir önemi vardır. Bunlar başlangıçta bir sanatçıya aitken zamanla sanatçının kişilik özelliklerinden sıyrılarak toplumun ortak malı olur. Çünkü sanatçının özelliklerinden sıyrılan eser, toplumun tüm özelliklerini taşır. Ait olduğu toplumun inançlarını, geleneğini, dil özelliklerini yansıtır. Bu eserler yazıya geçirildikleri dönemin tüm özellikleriyle birlikte o eserde donup kalır. İslamiyet Öncesi Dönem’de oluşmaya başlayıp Osmanlı Dönemi’nde zirvede olan sözlü edebiyat ürünleri, bu ürünlerin yazıya geçirilmesiyle zenginleşen halk edebiyatı ve İslamiyet etkisiyle oluşan Divan Edebiyatı, Osmanlı’daki sözlü ve yazılı kültürün en güzel örneklerini barındırır.

Osmanlı’da Sözlü ve Yazılı Kültürün Gelişim Süreci

Türklerin İslamiyet’i kabulünden önce dini törenlerde ve bazı sosyal etkinliklerde söylenen destanlar, okunan şiirler, sözlü edebiyat ürünlerini oluşturmaktaydı. Yazının kullanılması ve İslamiyet’in kabulüyle bu ürünler sonraki yüzyıllara taşınmıştır. Türklerin Anadolu’ya yerleşmeye başlamasıyla Orta Asya sözlü kültürü, Anadolu ve İslam kültürüyle etkileşime geçerek yeni bir sözlü kültür geleneği oluşturmuştur.

Eski Türk destanlarında, şiirlerinde yer alan vatan sevgisi, kahramanlık gibi temalar Anadolu sözlü kültüründe yeniden şekillenmiştir. Bu durum Osmanlıların kuruluş döneminde Rumeli’ye gerçekleştirdiği fetih hareketlerine de yansımış, Türk halkının verdiği destekle cihat ve gaza hareketleri ivme kazanmıştır. Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve II. Murad gibi padişahlar, sözlü kültür taşıyıcıları olan aşık ve ozanlara yakın ilgi göstermişler; onları bu kültürün korunması için teşvik etmişlerdir. Sarayın, özellikle hanım sultanların himayesinde olan saz şairleri, usta çırak ilişkisiyle yetişmiş; kahvehaneler, panayırlar ve köy odaları gibi yerlerde okudukları şiirler ve anlattıkları hikaye ve destanlarla sözlü kültür geleneğini yaşatmaya devam etmişlerdir.

Askerler arasındaki saz şairleri ise savaşlarda okudukları kahramanlık şiirleri ile orduyu manen güçlendirmişlerdir. Osmanlı esnaf teşkilatı içinde yetişen saz şairleri ise sözlü edebi geleneği koruyarak açıklar zümresinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Özellikle koçaklamalarıyla tanınan Köroğlu aynı zamanda en önemli saz şairidir. Köroğlu’nun Bolu Beyi’ne karşı yapmış olduğu mücadele; yiğitlik ve kavganın, haksızlığa karşı duruşun simgesi haline gelerek şiirlere, türkülere konu olmuştur.


Köroğlu

Benden selam olsun Bolu Beyi’ne 
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
At kişnemesinden, kalkan sesinden 
Dağlar seda verip seslenmelidir

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı 
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu 
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Köroğlu düşer mi eski şanından 
Ayırır çoğunu er meydanından
Kırat köpüğünden Düşman kanından 
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır. 
Köroğlu heykeli – Bolu
Köroğlu heykeli – Bolu

15.Yüzyıldan itibaren en çok görülen sözlü edebiyat ürünü halk hikayeleridir. Destan ve şiir geleneğin Züleyha, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber gibi çok bilinen aşk hikayeleri halk arasında çok tutulmuştur. Konusunu İslamiyet’ten alan halk hikayeleri de uzun yıllar köy misafirhanelerinde, camilerde, tekkelerde, kıraathanelerde anlatılmış ve okunmuştur. Anadolu köy odalarında da sıklıkla okunan bu eserler çocuklar tarafından kolayca ezberlenmiş ve başka muhitlere sözlü olarak aktarılmıştır. Yazıcıoğlu Mehmed’in Hz. Muhammed’in özelliklerini, yüce ahlakını, örnek kişiliğini anlattığı manzum bir eser olan Muhammediyye, halk arasında Kur’an-ı Kerim’den sonra en çok okunan kitap olma özelliğini yüzyıllarca korumuştur. Sözlü halk kültüründe ezbere okunan Muhammediyye, bir yandan da medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Destanlar, halk hikayeleri ve şiirlerin yanında sözlü kültür, en iyi örneklerini gösteri sanatlarında vermiştir. Köy seyirlik oyunları, kukla, karagöz, meddah ve orta oyunu, sözlü kültürel geleneğin en zengin unsurlarını taşıyan tiyatro örnekleridir. Gelenek ve göreneklerden, örf ve adetlerden, dini inançlardan beslenen bu tiyatro gösterileri kozmopolit bir yapıya sahip Osmanlı’da insanları bir araya getiren önemli bir eğlence unsuru olmuştur.

Edirne ve Topkapı saraylarında başlatılan helva sohbetleri de bir başka sözlü kültür geleneği olarak Osmanlı’daki üst ve orta sınıfı bir araya getirmiştir. Türkülerin, ilahilerin, marşların söylendiği, oyunların oynandığı bu toplantılar 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar sürmüştür.

İstanbul dışında özellikle şehzadelerin bulunduğu sancak şehirleri Trabzon, Amasya, Manisa başta olmak üzere Edirne ve Bursa gibi eski saltanat şehirleri de edebiyat toplantılarının yapıldığı önemli muhitler olarak karşımıza çıkmaktadır. Şairlerin bir araya gelerek şiir okuduğu, edebi sohbetler yaptığı bu muhitler hem sanatın gelişmesini hem de sözlü kültür ürünlerinin korunmasını sağlamıştır.

Sözlü kültür sayesinde Anadolu halkı yüzyıllar boyunca kendi dil, kültür ve beğenilerini koruyup geliştirme imkanı bulmuştur. Toplumsal sevinçler, kederler ve üzüntüler sözlü halk kültürü sayesinde Osmanlı halkının dayanışma ve kaynaşmasını güçlendirmiştir. Sözlü kültür ürünleri aynı zamanda halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmeleri bakımından Türk kültürünün korunmasında ve yaşatılmasında önemli bir işleve sahip olmuştur.

Osmanlı’da yazılı kültür ürünleri Eski Anadolu Türkçesiyle 13. Yüzyıldan itibaren verilmeye başlanmış;

14.ve 15. Yüzyıllarda gelişimini sürdürmüştür. Yazılı edebiyatta da varlığını sürdüren destan geleneği, bu dönemde Battalnameler, Danişmendnameler ve Saltuknameler gibi eserlerle karşımıza çıkmaktadır. Bu kahramanlık destanları, halk edebiyatı, folklor, dil, tarih vs. Araştırmaları için çok önemli kaynaklardır. Yazıldıkları dönemin devlet ve toplum yapısı hakkında çok değerli bilgiler içerdikleri gibi, edebi açıdan da zengin metinlerdir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarından itibaren tasavvuf inanışı toplumda hızla yayılmış ve gelişmiştir. İslam dininin kavramlarını, düşünce sistemini yansıtan, belli bir tarikata bağlı olan şairler tekke ve tasavvuf edebiyatını oluşturmuştur. Hoca Ahmet Yesevi’nin “hikmet” adını verdiği şiirleri bu edebi geleneğin temelini atmıştır. Yesevi’nin hikmetleri Anadolu coğrafyasında “ilahi, nefes, methiye, deme, nutuk, devriye, şathiye” gibi türlerle karşımıza çıkmaktadır. Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusu olan Kaygusuz Abdal ise nefes ve şathiyeleriyle ünlüdür. Yine Seyyit Nesimi, tasavvuf inançlarıyla Yunus Emre ile benzerlik gösterir.

Sözlü kültür içinde önemli bir yeri olan, yukarıda da bahsettiğimiz açıklık geleneği ürünleri 15. Yüzyıldan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmış, bu da Osmanlı’daki yazılı kültüre farklı bir renk kazandırmıştır.

Osmanlılarda yazılı kültürün önemli bir bölümünü İslam medeniyeti etkisiyle gelişen divan edebiyatı oluşturur. Divan edebiyatı, oğuz Türklerinin Anadolu’da oluşturdukları Türk İslam kültürünü anlatan, Fars ve Arap edebiyatlarının yazım özellikleriyle gelişmiş klasik Türk edebiyatıdır. Daha çok medrese eğitimi alan, şeriat bilgisine hakim, yüksek eğitimli kişilerce okunup yazılan bu edebiyata “saray edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı” gibi isimler de verilmiştir. Saray çevresi ve belirli şehirlerde (Bursa, Edirne, İstanbul) oluşan divan edebiyatında; sanat ön planda olduğu için konu değil, konunun işleniş biçimi önemli olmuştur. Soyut anlatım ön plandadır. Böyle olmasının sebebi de yine yüksek zümreye hitap ediyor olmasıdır. Divan edebiyatında Arapça ve Farsça kelimeler fazlaca kullanıldığından dili oldukça ağırdır. Divan edebiyatında genellikle ilahi aşk, dini ve tasavvufi konular içlenmekle birlikte toplumsal hiciv ve mizah türlerinde de önemli eserler verilmiştir. Osmanlı coğrafyasında yazılı kültür, Türk kültürünün korunmasında ve yaşatılmasında önemli bir işleve sahip olmuştur.

Sanata ve kültürel gelişime önem veren Osmanlı padişahları içinden de pek çok divan şairi çıkmıştır:

II. Murat, II. Mehmet, II. Bayezid, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman bunlardan sadece birkaçıdır. Osmanlı Devleti’nin siyasi, kültürel ve ekonomik büyümesiyle birlikte kendini geliştiren divan edebiyatı, edebi anlamda mükemmelliğe ulaşan eserler ortaya çıkarmıştır.

Sözlü ve Yazılı Kültürün Toplum Hayatına Etkileri Kısaca

  • Kültür, gelenek ve görenekler nesilden nesile aktarılmıştır.
  • Millet olma şuurunu kazandırmıştır.
  • Osmanlı toplum hayatına duygu ve düşünce birlikteliği sağlamıştır.
  • Kültürel yozlaşmayı ve diğer kültürlerin zararlı etkilerini önlemiştir.
  • Türk dili korunmuştur, Türk sanatı oluşmuştur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu