Tarih

Anadolu’da Devletleşme Süreci Hakkında Bilgi

Boy Birliğinden Devletleşmeye

Anadolu’da birçok beylik ve devletin kurulmasında Oğuz Türkleri önemli bir rol oynamışlardır. Boylar halinde yaşayan Oğuz Türkleri boy birliği ya da beylik gibi geçici siyasi çatılar altında bir araya gelme alışkanlığına sahiplerdi. Her boyun başında da “bey” unvanı taşıyan bir başkan vardı. Her boyun kendine özgü bir damgası vardı. Oğuz Türkleri, konargöçer kültürünün getirdiği özellikler ve her an düşmanla karşılaşma ihtimalinden dolayı güçlü, disiplinli ve teşkilatlı olma ihtiyacı hissederlerdi. Bu yüzden her boy kendi beyinin başkanlığında sosyal, ekonomik ve idari bir teşkilata sahipti. Boy beyi, boya ait bölgeleri idare ederek göçlerde düzen, disiplin ve güvenliği sağlamakla görevliydi.

Oğuz boyları zaman zaman birlik ve beraberliği daha da güçlendirmek amacıyla kendi istekleriyle birleşerek yeni bir devletin temellerini atarlardı. Oğuz boylarını bir araya getirip birleştiren boy beyi ise genelde kağan olurdu; daha sonra yeni devletin teşkilatlandırılmasına geçilirdi. Kağanın yakınları ile ona destek veren boy beylerine devletin en önemli görevleri verilirdi.

Nitekim Oğuz boyları, I. ve II. Kök Türk Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynadılar. Kök Türklerin yıkılmasından sonra bir süre bağımsız hareket eden Oğuzlar, Uygur Devleti kurulunca Uygurların hakimiyetine girdiler. Uygur Devleti’nin yıkılmasından sonra Seyhun Nehri çevresine gelerek burada Oğuz Yabgu Devleti’ni kurdular. Oğuz Yabgu Devleti’nin son dönemlerinde bu devletin subaşısı olan Selçuk Bey, Oğuz Yabgusu ile anlaşmazlığa düştü.

Kendisine bağlı Kınık boyu ile Cend Bölgesine göç etti (960). Burada boyu ile Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra Oğuzlara Türkmen denildi. Oğuzların İslamiyet’i kabul etmesi, İslam tarihi bakımından olduğu kadar Türk tarihi açısından da bir dönüm noktası oldu. Sonraki dönemlerde Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve çağrı Beylerin önderliğindeki Oğuz Türkmenleri Horasan’da Büyük Selçuklu Devleti’ni kurdular.

Büyük Selçuklu Devleti, hakim oldukları bölgelerde gelişmiş bir devlet teşkilatlanması kurdu. Bu sayede başta Horasan olmak üzere Kafkaslardan Anadolu’ya uzanan büyük bir medeniyet haline geldi. Sonraki dönemlerde ise Türkiye Selçukluları Anadolu’da, Osmanlı Devleti ise Anadolu ve Rumeli’de devletleşme sürecini devam ettirdiler. Türklerin Anadolu’da devletleşmesini etkileyen faktörler arasında Bizans’ın Anadolu’daki otoritesini kaybetmiş olması, Anadolu’daki dini ve sosyal belirsizlikler, Anadolu hal- kinin bir devlet bünyesine girerek güvende olma isteği yanında Türklerin tarih boyunca teşkilatçı bir yapıya sahip olmaları etkili oldu.

Türkiye Selçuklu Devleti Kültür Ve Uygarlığı

Devlet Yönetimi ve Ordu

Anadoluda Devletleşme Süreci
Anadoluda Devletleşme Süreci

Anadolu’da hakimiyet kuran Türkiye Selçuklu Devleti, eski Türk devlet gelenekleri ve özellikle de Büyük Selçuklu Devleti’nin idari yapısını örnek aldı. Türkiye Selçuklularında devletin başında Selçuklu ailesinden gelen bir “sultan” bulunurdu. Sultan unvanı yanında hükümdarlar “keyhüsrev, keykavus, keykubat” gibi Farsça unvanlar da kullanırlardı. Hükümdarın görevi halkın mutluluk ve refahını sağlamak, ülkeyi adaletli bir şekilde yönetmek, orduya komuta etmekti. Türkiye Selçuklularında, devlet hükümdar ailesinin ortak mali olarak kabul edilir ve şehzadeler arasında paylaştırılırdı. Türkiye Selçuklu Devleti’nde, devlet işleri “Divan-ı Saltanat”ta (Büyük Divan) görüşülürdü. Her türlü konu divanda değerlendirilerek karara bağlanırdı.

Hükümdarın çocuklarına “şehzade” denir; şehzadeler, devlet tecrübesi kazanmaları amacıyla küçük yaşlarda vilayetlere gönderilirdi. Şehzadelerin yanına “atabey” denilen tecrübeli devlet adamları verilirdi. Hükümdar tarafından veliaht ilan edilen şehzade ya merkezde durur ya da merkeze yakın bir vilayete gönderilirdi.

Türkiye Selçuklu Devleti’nde merkezi yönetimin dışında ülke idari yönden eyaletlere ayrılmıştı. Eyaletlerin başında “emir” denilen askeri vali bulunurdu. Önemli eyaletlere şehzadeler “melik” unvanıyla atanırlardı. Şehirlerin güvenliğinden “subaşılar” sorumluydu. Bizans ve Ermeni sınır bölgelerini ise “Uç Beyleri” yönetirdi. Uç beyleri sınırları korumanın yanında, düşman ülkelere akınlar düzenler, sultan ile sefere çıkarlardı.

Türkiye Selçuklu Devleti, ordu teşkilatlanmasında da Büyük Selçuklu Devleti’ni örnek almıştı. Ordu genel olarak şu bölümlerden oluşuyordu:

Sosyal Hayat

Malazgirt Savaşı’ndan sonra, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman Şah 5000 çadır halkı ile Anadolu’ya geldi. İznik’i fethedip başkent yaptı. Ancak Haçlı Seferleri yüzünden Türk nüfusu Anadolu içlerine doğru çekilmek zorunda kaldı. Anadolu’nun bu çalkantılı yapısı 1176 yılına kadar sürdü. Miryokefalon Zaferi sonucu Türklerin Anadolu’daki varlığı sağlamlaştı. Bu tarihten sonra başta başkent Konya olmak üzere Aksaray, Sivas, Erzurum Kastamonu, Sinop, Alanya, Antalya gibi şehirlerde imar faaliyetleri başladı. Şehirler onarıldı. Hanlar, hamamlar, kervansaraylar, kümbetler, camiler, medreseler yapılarak Anadolu bayındır hale getirildi.

Fethedilen bölgelere Türkmenler iskan edilerek Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşma süreci hızlandı. Şehirlerde kısa sürede ticaret gelişti, tarımsal üretim arttı. Diğer yandan Türkiye Selçuklularının uyguladığı adil ve hoşgörülü politika sayesinde Anadolu’daki Ermeniler, Rumlar, Gürcüler ve diğer gayrimüslim topluluklar rahat ve huzurlu yaşadılar.

Türkiye Selçuklularında sosyal tabakalaşma yoktu. Devletin resmi tasnife göre halk üç gruba ayrılırdı.

  • Şehirliler: Askerler, devlet memurları, ilmiye sınıfı, esnaf, zanaatkarlar ve şehir halkından oluşurdu. Askerler ve devlet memurları şehirde güvenlikten ve devlet işlerinden sorumlu olup hizmet karşılığı maaş alırdı. İlmiye sınıfı eğitimle, esnaf ve zanaatkarlar ticaretle uğraşırdı. Esnaflar Ahilik teşkilatına bağlıydı.
  • Köylüler: Köylerin başında köy kethüdası bulunurdu. Köylüler, tarım ve hayvancılıkla uğraşırlardı.
  • Konargöçerler: Genelde hayvancılıkla uğraşırlardı. Kendilerine ait yaylak ve kışlakları vardı. Devlet, konargöçerleri uç bölgelerine iskan ederek onların yerleşik hayata geçmelerine on ayak olurdu.

Bilgi :

Ahilik : XIII. yüzyılda Ahi Evran tarafından oluşturulmuştur. Ahilik, şehirlerdeki esnaf ve zanaatkarların sosyal ve ekonomik yönden teşkilatlanmalarını sağlamıştır. Ahilik meslek kuruluşu olduğu kadar aynı zamanda kültür, inanç, yiğitlik ve ahlaki değerler taşırdı. Ahi teşkilatının başında “Ahi Baba” adı verilen bir yönetici bulunurdu. Her esnaf ve zanaatkar grubunun ayrı bir sokağı ve çarşısı vardı. Esnaflar arasında haksız rekabeti önlemek amacıyla malın cinsi, fiyatı ve ne miktarda üretileceği esnaf loncaları tarafından belirlenirdi. Zor durumda olan esnafa yardım edilir veya kredi sağlanırdı. Kurallara uymayan esnaf teşkilattan çıkartılarak cezalandırılırdı.


www.islamansiklopedisi.info

Ekonomik Hayat

Türkiye Selçukluları, ekonomik hayatın en önemli unsurlarından biri olan tarıma büyük önem verdiler. Tarıma uygun yerlerde su kanalları yaptırarak zirai ürünlerin artışını sağlamaya çalıştılar. İkta sistemini daha da işlevsel hale getirerek ülke genelinde yaygınlaştırdılar.

Din ve ırk farkı gözetmeksizin çiftçilere gübre ve tohum yardımında bulundular. Ayrıca hayvancılıkla uğraşanların, imal ettikleri hayvan ürünlerini deri ve deriden mamul edilen maddeleri değerlendirmelerini sağladılar. Bu ürünlerin yurt dışına ihraç edilmesine öncülük ettiler.

İlginizi Çekebilir : Oğuz Göçleri Ve Anadolu Konu Anlatımı – Kısa Özeti
İlginizi Çekebilir :
Anadolu’da Kurulan İlk Türk Beylikleri ve Önemli Eserleri

Türkiye Selçukluları Sinop, Samsun, Alanya, Antalya gibi önemli liman şehirlerine sahip olunca deniz ticaretine büyük önem verdiler. Müslüman ve yabancı tüccarların emniyet içerisinde seyahat etmeleri ve ticaretlerini rahat yapabilmeleri için çeşitli önlemler aldılar. Tüccarlara her türlü gümrük kolaylığı sağladılar. Ticaret yollarının güzergahları üzerine kervansaraylar inşa ettiler. Kervansaraylara gelen misafirlerin ihtiyaçlarını ücretsiz karşıladılar. Ayrıca kervanları zarar gören tüccarların zararlarını karşılamaya yönelik bir çeçit sigortacılık sistemi geliştirdiler. Yine şehir merkezlerinde çarşı ve pazarlara yakın yerlere han veya kapalı çarşılar kurarak esnaf ve tüccarlara kolaylık sağladılar.

Türkiye Selçukluları Dönemi’nde sanayi; dokuma, dericilik, demircilik ve bakırcılık alanlarında gelişme gösterdi. El tezgahlarında her türlü kumaş ve kilim üretilirdi. Konya, Sivas, Kayseri, Malatya, Erzincan başlıca sanayi merkezleriydi. İhtiyaç fazlası ürünler, gerek kara yolu gerekse deniz yoluyla birçok ülkeye ihraç edilirdi. Diyarbakır ve Sivas’ta bakır madenleri, Kütahya’da gümüş madenleri çıkarılırdı. Askerlerin silah ihtiyaçlarını karşılamak için demircilik zanaatıyla ugraşan birçok zanaatkar bulunurdu. Erzurum ve Sivas gibi merkezlerde çeşitli silahlar üretilirdi.

Bilim Hayatı

Türkiye Selçuklu hükümdarları bilimsel faaliyetlerin gelişmesine öncülük ederek bilim insanlarına destek verdiler. Nizamiye Medreselerindeki eğitim geleneğini Anadolu’ya taşıdılar. Önemli şehir merkezlerine medreseler, kütüphaneler kurdurarak bilim insanları için gerekli çalışma ortamı yarattılar.

Bu medreselerde dini eğitimin yanında tıp, matematik, astronomi, fizik gibi alanlarda eğitim verildi. İnsan sağlığına önem veren Türkiye Selçukluları bu amaçla darüşşifalar (hastaneler) inşa ettiler. Bu daruşşifalardan din ve ırk ayrımı gözetmeksizin herkesin faydalanmasını sağladılar. Bu Darüşşifalarda tıp eğitimi de verdirerek birçok tabip (doktor) yetişmesini sağladılar. Bu amaçla 1X05’te Kayseri’de Türkiye Selçukluları Dönemi’nde yaptırılan en önemli darüşşifa, “Gevher Nesibe Darüşşifası”dır. Türkiye Selçuklularının ilk tıp okulu olması açısından büyük bir öneme sahip olan Gevher Nesibe Darüşşifası, XIX. yüzyıla kadar eğitim faaliyetlerini sürdürmüştür.

Kültürel Hayat

XIII. yüzyıl başlarında Konya’da Mevlana Celaleddin-i Rumi Allah ve insan sevgisini içleyen şiirler yazdı. Yine Muhyiddin Arabi, Sadrettin Konevi ile Necmeddin Razi tasavvuf alanında önemli çalışmalarda bulundular. Yunus Emre Türkçe tasavvufi şiirler yazdı.

Dönemin ünlü tarihçilerinden İbn-i Bibi ise yazdığı eserlerle hükümdarlar ve devlet yönetimi hakkında önemli bilgiler verdi.

Türkiye Selçukluları, Anadolu topraklarında birçok mimari eser yaptılar. XII. yüzyıl ortalarında Sultan Mesut tarafından yapımına başlanan Konya Alaeddin Cami, Niğde’deki Alaeddin Cami, Kayseri’de yaptırılan Hunat Hatun Cami ve Külliyesi, Konya’daki Taş Mescit, Sırçalı Mescit ve Karatay Mescidi bunlardan birkaçıdır. Bu eserlerdeki süslemeler genelde ayet ve hadisleri hat ile mermer veya taş üzerine yazma şeklindedir. Bunun dışında, saray, medrese, mescit, kümbet gibi mimari yapılarda ise bitki ve hayvan motifleri kullanıldı.

Türkiye Selçukluları Dönemi’nde süsleme sanatları kabartma, minyatür, oymacılık, çinicilik oldukça gelişti. Devletin simgesi olan çift başlı kartal resmine, ev ve kale duvarları, camii girişleri gibi yerlerde sıkça rastlamak mümkündü. Süsleme sanatları yanında Sivas ve Konya’da dokunan kumaş ve halılar Avrupa hükümdarlarına hediye olarak gönderilirdi. Müzik alanında ise Mevlevi ve Ahi zaviyelerinde tasavvuf müziği, dergahlarda kopuz eşliğinde söylenen Dede Korkut Hikayeleri, sultanlar için belli günlerde sarayda çalınan bandolar vardı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu